Gelecek Sayılar

67. Sayı Çağrı Metni

Otoriterleşme ve Piyasalaşmanın Kıskacında Akademi

Bir yanda otoriterleşen siyasal rejimler altında hakikat değersizleşirken; diğer yanda piyasalaşma sürecinde parçalanarak projelerle yürüyen akademik işler, akademisyenleri güvencesiz çalışanlar grubu içinde özel bir kategoriye sokuyor ve üniversiteyi de sermaye birikimine içkin biçimde yeniden hizalıyor. Üniversite, bugün, hem fikir ve kurum olarak bir kriz tartışmasının ortasındadır. Bu sayıda, çok boyutlu bir üniversite tartışması ortaya koymayı hedefliyoruz. Neoliberal politikaların etkisi ve kamusal eğitimin çöküşü ile özerk bir kurum olarak üniversitenin mümkün olup olmadığı sorunsalı başlıca odak noktaları olacaktır.

Üniversitelerin tarihsel olarak Avrupa merkezli ve sert cinsiyetli inşasına içkin olarak, akademisyenlik de meritokrasi miti ve kendi ödülü olarak çalışma mitiyle şekillenmiştir. Sermaye için ya da toplumsal sorumluluk ile bilgi üretmek geriliminde üretilen bilginin değeri ünvanlarla belirlenirken; bu, muazzam emek harcamayı gerektiren ve angaryaların da normalleştiği bir çalışma ilişkisidir. Bugünse piyasalaşmanın getirdiği güvensiz çalışma formları ve son derece rekabetçi çalışma ilişkileri, cinsiyetçi olduğu gibi egemen yapıya uygun pek çok dışlama biçimlerini de yeniden üretiyor. Üniversiteler dünyanın her yerinde beyaz, yaşlı ve çoğu kez yine yüksek gelirli ailelerden gelen erkeklerin kapı bekçisi olduğu, azınlıkların ve kuirlerin demokrasi vitrini olarak işlevsel oldukları sürece yer alabildikleri; kadınların, tarihsel olarak ezilen toplulukların ve yoksul ailelerden gelenlerin akademinin gölgeli alanlarına itildiği yerler arasında. Dahası, üniversiteler piyasalaşma dinamiklerine rağmen hala orta çağ köklerine uygun şekilde hiyerarşik yapılanmasını ve neredeyse dinsel denilebilecek kulübe kabul
ritüellerini de koruyor.

Avrupa ve Amerikan üniversitelerinde çok daha yaygın olmak üzere, akademik alanın bu derece piyasalaşmış olması, üniversitelerdeki çalışma rejimini güvencesizleştirdikçe ve üniversiteleri işleyişini daha fazla üçüncül fonlara dayandırdıkça, akademik üretimin işlevini de etik ve sorumluluk açısından nereye oturacağına dair büyük bir tartışma doğuyor. Bunların yanı sıra üniversitelerin resmi ideolojinin üretim merkezi olup olmadığı, otoriter rejimlerin politik tercihleri karşısında ifade özgürlüklerini savunup savunmadığı ve bilimsel üretimi şekillendirmeye çalışan sermaye ve devlet karşısında özerklik, etik ve toplumsal sorumluluğa sahip çıkıp çıkmadığı da kurumsal olarak üniversitelerin ve politik özneler olarak akademisyenlerin üzerinde gerilim kaynağıdır. Bugün, üniversite özerklik akademiye yönelik baskılar, yalnız Türkiye’de değil ABD, İsrail ve Almanya’da örneğini gördüğümüz, akademisyenlerin çağrılarına yönelik sansür ve baskılar olarak da ortaya dökülüyor.

Bu sayıda dünya ve Türkiye üniversitelerine yönelik olarak, tartışmak istediklerimizi şöyle toparlarsak: merkez taşra üniversiteleri ayrışması; kültür savaşının bir akademi cephesi; üniversitelerde toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri; toplumsal sorunların anaakımlaşma çelişkisi; piyasalaşma ve otoriterleşme kıskacında ifade özgürlüğü sınırlanırken üniversitenin dönüşümü; sermaye ve anlam üretiminde üniversiteler; şirketleşen üniversiteler veya proje bazlı akademik üretimin güvencesizleştirdiği akademik emek gücü ve değersizleştirdiği
akademi; daha geniş olarak entelektüel emeğin niteliği, zihinsel emeğin niteliğinde dönüşüm tartışmaları; sermayeye bilgi üretmek ile savaş teknolojilerinin sorumluluğu, potansiyel işsizler olarak üniversite öğrencileri, özel üniversitelerde çalışma ilişkileri ve güvencesizlik; meritokrasi miti ve kendine çalışma miti ile akademik işlerde sömürüyü normalleştirmesi; resmi ideolojinin üretimi ve hakikat üretme sorumluluğu; alternatif akademiler ve dayanışma, akademi geleneğinde savunulabilir olanlar ve olmayanlar, mücadeleleri nesneleştiren akademi
karşısında mücadele alanı olarak akademi, uzaktan eğitim ve dijital eğitim metotları ile üniversitenin imkanları ve sınırlarının yanı sıra; üniversiteler ve özerklik.

Yazı önerileri ve özetler için son tarih: 15 Mayıs 2024
Yazı son teslim tarihi: 1 Ağustos 2024
Sayı çıkış tarihi: 1 Ocak 2025
Sayı editörleri: Nevra Akdemir, Melek Zorlu

Sayı 66: “Kapitalizmde Göç” Çağrı Metni

“Dağılsak da göç yollarında yarın bizim bütün dünya…”

Marx belirli bir üretim tarzı altındaki sosyal süreçlerin tarih-aşırı kategorilerle anlaşılamayacağını ifade eder. Tarih-aşırı kategorilerin spesifik üretim tarzları filtresinden geçirilerek ele alınması onun yönteminin ayırıcı bir özelliğidir.
Göç de tıpkı, üretim, tüketim, ihtiyaç, çalışma vb. gibi neredeyse insanlık tarihi kadar eskiye uzanan tarih-aşırı bir kategoridir. Ancak modern göç olgusu ya da kapitalist üretim tarzı altında göç, kapitalizm öncesi biçimlerinden farklı dinamikler taşıyor. Diğer bir ifadeyle göç dediğimizde varlığı avcı toplayıcı topluluklara kadar uzanan ancak tarihsel süreç içerisinde farklı sosyal ilişki biçimlerine dayalı bir kategoriden bahsediyoruz. Bugün ise çok ölçekli bir süreç olarak göç, kapitalizmin gerek yapısal gerekse de dönemsel dinamiklerinin belirleyiciliği altında karşımıza çıkıyor. Kapitalizmde göç hem kapitalizme içkin eşitsizliklerin bir sonucu olarak ortaya çıkarken hem de bütün bir göç süreci boyunca ve göç sonrasında zaman, mekan, sınıf, cinsiyet, yaş, ırk, etnisite gibi bağlamlarda eşitsizlikleri yeniden üretiyor, derinleştiriyor. Sermayenin küresel rekabetinde en önemli unsur olan vasıflı ya da vasıfsız iş gücü ihtiyacı emek göçü olarak tanımlanan olguyu karşımıza çıkarıyor. Bakım kriziyle ilişkili olarak kadınların uluslararası göçünde yaşanan artış göçün feminizasyonu tartışmalarını gündeme taşıyor. Kapitalist güçlerin kaynak paylaşım savaşları milyonlarca insanı yasal ya da yasa dışı yollarla göçe zorluyor. Kapitalist sistemin yarattığı çevresel yıkım, ekolojik felaket, iklim krizi insanların farklı coğrafyalara göçünü zorunlu kılıyor. Kapitalizmin krizlerle sarsıldığı bu dönemde pek çok ülkede iktidara gelen otoriter yönetimler, insan hakları, demokrasi, güvenlik vb. ilkeleri hiçe sayarak insani yaşam ve güvenlik arayışındaki pek çok insanı yerinden ediyor. Şüphesiz bu tespitler çoğaltılabilir.
Göç literatürü çok sayıda farklılaşmış göç tipine işaret ediyor. Bu anlamda oldukça kapsamlı olduğu söylenebilir. Ancak bu kadar farklı tür göçü ortak bir zeminde düşünme imkânı önemli bir problem olarak karşımızda duruyor. Praksis Dergisi olarak bu sayımızda bir yandan bu farklı göç türlerini ortak bir zeminde düşünme imkânını sorgulamak bir yandan da göç olgusunu karşımıza çıktığı tüm çeşitliliği ile ele almak üzere katkılarınızı bekliyoruz.

Yazı Önerileri ve Özetler İçin Son Tarih: 1 Aralık 2023
Yazı Son Teslim Tarihi: 1 Nisan 2024
Sayı Çıkış Tarihi: Eylül 2024
Sayı Editörleri:
Demet Özmen ozydemet@gmail.com
Koray R. Yılmaz rkorayyilmaz@yahoo.com
Umut Ulukan ulukan@gmail.com