56. Sayı – Türkiye’de Erdoğan Rejimi ve “Yeni” Kültür

Editör: Fuat Özdinç

56. Sayı Editörleri: Deniz Parlak, Mustafa Şener, Remzi Altınpolat, Yasin Durak, Yücel Demirer

Kültür: Eskisi, Yenisi

Sibel Özbudun

Praksis dergisinin “Yeni Kültür” temalı sayısı için hazırlanan bu yazıda, (antropolojik anlamıyla) ”kültür” kavramı kendisine yüklenen “kadim”lik varsayımı, özelliklede bu varsayımın siyasal iktidar(lar) açısından meşruiyet sağlayıcı misyonu çerçevesinde tartışılacak; “kültürel değişim” adı verilen süreç(ler) in “locus”u iktidar kavramı çerçevesinde irdelenecek. Siyasal antropolojide iktidar ile bağlantılı ele alındığı ölçüde “kültür” kavramı, bir bakıma James C. Scott’un izinden “alt sınıflar”ın “üsttekiler” ile ilişkilerini kendi lehlerine çevirme yönündeki girişimlerini serimleme çabaları çerçevesinde irdelenegelmiştir. “AKP Türkiyesi” ve iktidarın rıza sağlama süreçlerini sorun edinen bu çalışmada “direniş sanatları”ndan çok iktidar ile uyruklar arasındaki “rezonans”ın biçimlenişi sorunsallaştırılacaktır.
Anahtar Kelimeler: kültür, iktidar, kültürel değişim, İslamcılık, milliyetçilik, antientelektüalizm/anti-elitizm.

Efendisiz Halklardan Kapitalist Devletlere: Kültür ve İktidar

Yasin Durak

Bu çalışmanın problemi: zorlayıcı iktidarın kendi ayrıksı/dışsal konumunu bilfiil “kültürü” hedef alan hususi politik tertiplerle toplumsal varlığa içkin/özdeş bir konum olarak kabul ettirme çabasıdır. Kültürün yapısal-tarihsel dönüşümünde “aynı kalarak değişen” anlamlandırmalara -muktedir değil ve fakat muhatap olarak- yönelen bu tertip, sınıfsız-devletsiz günlerin Aden bahçesinde boy atan ilk sivrilmelerden gelişkin kapitalist devlet aygıtına kadar iktidar(lar)ın toplumsal serüvenin öncüsü olarak mutlaklaştırılmasında fevkalade tesirlidir. Bu sayede kendi hizipsel ereklerini toplumun otantik varlık sürdürme geleneğinin hakiki gerekleriymiş gibi icra eden egemenler, geleneği ve kültürü üretme çabalarını, geleneğe ve kültüre dayanma çabası olarak sunarken, iktidarı imleyen kültürel dizgeyi baskın kılarak bölünmüşlüğü ifşa edebilecek kültürel temayülleri de olanaksızlaştırma çabasındadır. Bu problem çerçevesinde makalede zorlayıcı iktidarın oluşum ve gelişim sürecinin siyasal antropolojik bir tahlili ve tasviri sunulmuş, yapısal-tarihsel bağlamda süregelen kültürel dönüşümde iktidar-kültür ilişkisi ve dahi iktidar imgeleminin kültürel uğraklara sirayet edişi (farklı etnografilerden derlenen) ampirik örneklerle açıklanmıştır. Statükonun sembollerinden toplumsal serüvene dair iktidar söylemine, iktidarı onayan değer ve tabu seçkisinden alternatif toplum muhayyilesinin ilgasına kadar pek çok uğrakta söz konusu olan bu tertibin “bilimsel” ifşası, “hâkim kültür” ile “kültürün kendi seyri” arasındaki farkı gözetebilen (ve bu sefer iktidara ait kabullerle işe girişmeyen) kültürel direniş mekanizmalarının geliştirilmesi bakımından elzemdir.
Anahtar Kelimeler: İktidar, zorlayıcı iktidar, asabiye, kültür, hâkim kültür

Türkiye’de Alevilik Algısı, Muhataplık Biçimleri ve Tarihsel Süreklilikler

Şükrü Aslan

Türkiye’de yaklaşık son yirmi yılda AKP hükümetleri eliyle geliştirilen kültür politikalarının temel özelliklerinin en iyi gözlenebileceği alanlardan birisi de Aleviliğe dair üretilen söylem ve pratikler olmuştur. Bu alan partinin hem tarihsel ötekisini inşa ettiği hem de Alevilere karşı geleneksel olarak süregelen politik tutumun beslendiği bir düzlem olmuştur.

Kapitalist modernleşmenin inşa ettiği kültür politikaları özellikle 20. yüzyılda toplumsal-siyasal-inançsal alanları sanıldığından çok daha fazla etkilemiştir. Hatta bu alanları geleneksel köklerinden radikal biçimde koparak baştan aşağı yeniden biçimlendirdiğini söylemek mümkündür. Referansını modern zaman milliyetçiliğinden alan kültür politikaları, bu anlamda ‘yapıcı/kurucu’ bir işlev üstlendiği söylenebilir.

Türk modernleşmesi ve ona eşlik eden kültür politikaları da 19. yüzyılın ikinci yarısından başlamak üzere Türkiye’nin yeni kültürel haritasının oluşumunu etkilemiştir. Etnik ve inanç kimliklerinin bu yeni kültürel haritada kendine yer bul(ama)ması büyük ölçüde Türk milliyetçiliğine evrilecek bu politikaların açtığı veya kapattığı kanallarla ilişkilidir.

Neredeyse 20. yüzyılın son çeyreğine kadar devam eden bu politika, Alevilerin de kendilerini görünmez bir alana çekme edimini tetiklemiştir. Özellikle hâkim kültürün baskın olduğu mekanlarda yaşayan Aleviler, dramatik deneyimlere maruz kalmışlardır. Cenazeleri, arzu etmedikleri halde camilerden kaldırılmış, ramazan aylarında oruç tutmak zorunda kalmış ya da en azından oruç tutuyor gibi görünmeye gayret etmişlerdir. Kısaca hakim politik kültürün Alevileri hakim inanç ve ritüellerin içine çekme ve böylece adım adım asimile etme süreci, Alevilerin dünyasında da bir ölçüde zorunlu/’gönüllü’ iç destekler yaratmıştır.

Bu makalede bugünle geçmiş arasında bağ kurarak son Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye’sinin Alevilere/Aleviliğe dair politikalarının dili, şiddeti, etkileri ve yansımaları analiz edilecektir. Alevilerle kurulmayan muhataplık ilişkisinin esasta Alevileri görünmez kılarak bu kimliği kültürel dünyadan silip atmayı hedeflemesine dair kültür politikalarının 21. yüzyıldaki yeni biçimleri tartışılacak; ‘görünmez kılmanın’ teknik olarak artık mümkün olamadığı bugünkü koşullarda Alevilerin görünür meşruiyetine rağmen, istikrarlı yasal tanınmazlığına yol açan arkaplan incelenecektir. Niteliksel yöntemlerle yapılacak bu çalışmada devlet arşivleri ilgili politik tutum ve kültür yönünden taranacak ve konuya dair literatürden istifade edilecektir.
Anahtar Kelimeler: Modernizm, politik kültür, kimlikler, muhafazakarlık, Alevilik

Devlet İkonografisinin Dönüşümü ve Muhteşem Süleyman Çağı Sergisi’nden Yeditepe Bienali’ne Türkiye’nin Neo-Osmanlıcı Temsili

Erdem Çolak

19. yüzyılın başından itibaren Osmanlı Devleti’nin ve daha sonrasında Türkiye’nin devlet ikonografisini nasıl şekillendirmesi gerektiği her zaman ciddiye alınan bir konu olmuştur. Son dönemlerde daha da görünür olan devlet ikonografisinde ve devletin sembolik temsillerinde yaşanan neo-Osmanlıcı eğilim ise bu konunun dinamiklerini daha ayrıntılı bir biçimde ele alma gerekliliğine işaret eder. Bu çalışma, AKP’nin “Yeni Türkiye” bağlamında öne sürdüğü “yerlilik ve millilik” söyleminin görsel sanat alanındaki gelişiminin Osmanlı’nın son dönemlerine kadar geri götürülebilecek, fakat asıl ivmesini 1990’lardan itibaren devletin sembolik temsili üzerinde yaşanan çatışmalardan alan bir tarihsel bağlam içerisinde ele alınması gerektiğini iddia eder. Bu iddiayı desteklemek için makalenin ilk bölümünde devlet ikonografisinin 1980’lerden günümüze kadar gelen süreçte nasıl bir dönüşüme geçirdiği tartışılmaktadır. Daha sonra devlet ikonografisinin farklılaşmasının ve kamusal alanlarda yaşanan sembolik dönüşümlerin nasıl kavramsallaştırılabileceği sorununa odaklanılmaktadır. Makalenin son bölümünde ise Türkiye’nin üç farklı döneminde organize edilen üç sanat sergisi – Muhteşem Süleyman Çağı sergisi (1987), Türkler: Bin Yıllık Yolculuk, 600-1600 sergisi (2005) ve Yeditepe Bienali (2018) – vasıtasıyla üretilen farklı neo-Osmanlıcı temsillerin karşılaştırmalı bir analizi yapılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Devlet İkonografisi, Neo-Osmanlıcılık, Çağdaş Sanat, Yeditepe Bienali, Yerli ve Milli Sanat

Sarığı Çıkarmaktan, Kılıcı Kuşanmaya: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın AKP İktidarı ile İlişkisine Yönelik Güncel Yaklaşımlara Eleştirel Bir Bakış

İlbey C. N. Özdemirci

Bu çalışma günümüzde literatürde yaygınlaşma eğiliminde olan Diyanet teşkilatını AKP iktidarı bağlamında analiz eden yaklaşımlara karşı eleştirel bir bakış açısı geliştirmekte ve Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Diyanet teşkilatının iktidarlar ile olan ilişkilerini inceleyerek kurumun siyasal bir araç olarak teşkilatlandırılmasının yapısal kökenlerini ortaya koyarak günümüzde Diyanet’in nasıl ele alınması gerektiği yönünde alternatif bir yaklaşım geliştirmeyi hedeflemektedir.
Anahtar Kelimeler: Diyanet İşleri Başkanlığı, AKP, sekülerlik, hegemonya, ideolojik
aygıt

Kendiliğinden Muhkem: Ele Geçirilemeyen Kültür ve Tiyatro Kalesi

Barış Yıldırım

AKP’nin tiyatro ve kültür politikalarına damgasını vuran üç öğe sansür, kovuşturma ve ekonomik kısıtlamadır. Yasaklanan oyunlar, siyasi veya ekonomik nedenlerle sürgünde yaşamak zorunda olan tiyatrocular, muhalif tiyatroların ödeneklerinin kesilmesi bu manzaranın en çok göze batan parçaları. Her yıl Dünya Tiyatrolar Günü’nde yazılan ulusal bildiriler, bu türden saldırıların envanteriyle yüklü. Bu siyasi ve ekonomik baskılar görece iyi raporlanan hak ihlalleri arasında yer alıyor. Ne var ki, AKP ve kültür ilişkisi söz konusu olduğunda, iktidar kurmaylarının da kafasını kurcalayan daha önemli bir soru var: 18 yıldır iktidarda olmalarına ve hayatın bütün alanlarını zor ve “rüşvet” yoluyla gasp etmiş olmalarına rağmen, -kendi terimleriyle- “kültürel hegemonya”yı ele geçirmekte bir arpa boyu yol kat etmemiş olmaları. Sağcılığın kültürle arası hiçbir zaman iyi olmamıştır ama yine de dünya kültür mirasına eser sayıda eser bıraktılar; örneğin faşist İtalya bize yine de sağcı “büyük” sanatın mümkün olduğunu gösteriyor. İktidarı Gramşiyen terimlere sığınacak kadar üzen şey, iktidarı ve parayı neredeyse tamamen ellerinin altında toplamalarına rağmen bu konuda ellerinden hiçbir şey gelmemesidir. Gramsci’nin hegemonya ve kültürel hegemonya kavramlarını, bu bağlamda karşı-hegemonya ve hegemonya mücadelesi çerçevesinden düşünmek bu tartışmayı anlamak açısından önemlidir. Faşizm gibi İslamcılığın da kültür ve sanatla arası iyi değildir. Sadece çıkar için bir “dava”nın propagandasını -en azından ikna edici bir biçimde- yapmak da kolay değildir. Ama bu “politikokültürel” kabuller gerçeğin önemli bir parçasını kaçırıyor. Tiyatro örneğinde göreceğimiz gibi, Türkiye entelijansiyası, Türkiye Devrimci Hareketi adıyla anılan sosyalist hareketlerle hep bağlantılı olmuştur. Kültür alanına -pek güçlü bir direniş göstermese bile- İslamcı hegemonyaya karşı kendiliğinden tahkimat sağlayan şey de budur. Ne var ki bu tahkimata güvenmek yerine daha sürdürülebilir üretim ve örgütlenme pratiklerine yönelmek gerekir.
Anahtar Kelimeler: kültürel hegemonya, AKP’nin kültür politikaları, Türkiye’de
tiyatro, Türkiye Devrimci Hareketi

“Din Kardeşlerimiz” ile “Ülkemde Suriyeli İstemiyorum” Arasında Sosyo-Kültürel Entegrasyon Politikaları

Hacı Çevik

“Yeni” Türkiye’nin toplumsal alanda yaratmaya çalıştığı dönüşümün önemli öznelerinden birisi de göçmen ve mültecilerdir. Türkiye 5 milyona yaklaşan mülteci ve göçmen nüfusu ile önemli bir göç ülkesine haline gelmiştir. Buna rağmen, göç yönetimi sistematik olmayan uygulamalar alanıdır. Bu çalışma “yeni” Türkiye’nin ideolojik perspektifinin sembolik olarak göç yönetimine nasıl sirayet ettiğini ele almaktadır. Bu bağlamda, göç yönetiminin önemli bir bileşeni olan entegrasyon politikaları içerisinde sosyo-kültürel boyutun izi sürülecektir. Bu iz sürme, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından üretilen politika belgeleri ve uygulamalar üzerinden yapılacaktır. “Yeni” Türkiye anlayışının belirgin bir özelliği olarak “çelişkilerin” göç politikalarındaki konumu önemli bir araştırma alanı açmaktadır. Bu çalışmada, Türkiye’de Suriyeli mültecilerin zorunlu olarak içinde oldukları “geçici koruma” rejimi ve olgusal olarak kalıcılığa vurguyu içinde barındıran entegrasyon politikaları arasındaki çelişkiler ele alınacaktır. Bu çelişkilerin önümüze çıkardığı patikada, sosyo-kültürel entegrasyonun politik ve ekonomik alandaki anlamı tartışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: ‘yeni’ Türkiye, kültür, entegrasyon, sosyo-kültürel entegrasyon, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, göç politikası

Dünya Mirasından Kebir Camii’ne: “Yeni Türkiye”nin Siyasal Sembolü Olarak Ayasofya

Deniz Parlak

Bu çalışma erken Cumhuriyet döneminden bugüne Ayasofya’nın farklı saiklerle siyasal sembole dönüşmesine odaklanıyor. 1934’te laikleşme sürecinde müzeye dönüştürülme kararı alınan Ayasofya’nın, tek parti iktidarının ardından İslamcı, milliyetçi-mukaddesatçı kesimlerce millî bir dava konusu haline getirilmesi günümüzde yeniden cami olarak işlevlendirilmesi arzusunun tarihsel dayanağıdır. Bununla birlikte, AKP iktidarında Ayasofya’nın seksen altı yıl sonra Müslümanların ibadetine açılması ile hem erken Cumhuriyet döneminin “yeni”sinin tahribatı hem de bugünün “yeni”sinin inşası söz konusudur. Bu çerçevede çalışma, Ayasofya’nın her iki tarihsel kesitte laikleşmenin kurucu ya da yıkıcı bir sembolü olarak değerlendirilmesinin mümkün olup olmadığını tartışmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Ayasofya, siyasal sembol, AKP, erken Cumhuriyet, laikleşme

Ulemanın Kılıcı: Türkiye’de İslamcı Dinamik ve Sınıfsal Yeniden Üretim

Errol Babacan

Bu makale Türkiye’deki siyasal dönüşümde aktif rolü bulunan ancak şu ana kadar toplumsal konumu net olarak tanımlanmamış bir aktörün taşıyıcılığında bir kültürel dönüşümün sürdüğünü iddia etmektedir. Bu dönüşüm, toplumun her kesimine dokunan, farklı kültürel pratiklerin dışlanması ve bastırılmasında kendini gösteren, kültür savaşına bürünen İslamcı dinamik olarak adlandırılmaktadır. Taşıyıcısının, hâkim sınıfın hegemonyasına eklemlenme kaydıyla gerek devlet kurumları gerekse özel kuruluşlar üzerinden yeniden üretimini sağlayan Sünni ruhban grubu olduğu ileri sürülmektedir. Dinin icra ediliş biçimi üzerinde kurduğu tahakküm temelinde kurumsallaşmış özel bir statüye kavuşan bu grubun arketipi olarak Diyanet’e bağlı ulema belirlenmektedir. Bu kategorinin Sünni kurumları korumak ve geliştirmek üzerinden gerçekleşen bir ortak çıkara sahip olduğu öne sürülmektedir. İslamcı dinamiğin bu statünün yeniden üretiminden kaynaklanan mücadeleler üzerinden şekillendiği tanımlanmaktadır. Makale, ruhbanların yeniden üretim mekanizmalarının belirlenmesi sürecinde, din ile eklemlenen sosyal ve kültürel pratiklerin, siyasal güce ve ekonomik imkânlara erişimin önünü açan kaynaklara dönüştüğünü iddia etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Siyasal İslam, Sünni ruhbanlar, hegemonya, entelektüel işlev, sermaye ve değişim teorisi

“Kültür Savaşlarından Kültürel İktidara Türkiye’nin Yeni Kültürü” Eleştirel Bir Değerlendirme

Yücel Demirer

About the author