Gelecek Sayılar

Sayı 69: Kapımızdaki Savaş: 21. Yüzyılda Faşizm, Emperyalizm ve Jeopolitik

1990’lı yıllara ve 2000’lerin ilk yarısına hâkim olan küreselleşme coşkusu, yerini “farklı türden bir küreselleşme” ile el ele giden bir insanlık krizine bıraktı. Bu krizin bir boyutu kapitalist devletin ve küresel hegemonyanın meşruiyetiyle ilgili olması dolayısıyla “politik” nitelik taşıyor. Meşruiyet krizinin derinliği ulusötesi toplumsal kontrol ve baskı sistemlerinin giderek genişlemesi/çeşitlenmesi, birikim rejiminin askerileşmesiyle el ele giderek şiddetlenen jeopolitik gerilimler ve nihayet küresel bir savaş tehlikesi biçiminde kendisini gösteriyor. Faşizm ve savaşlar elbette kapitalist üretim tarzının tarihinde istisnai olgular değildir. Rekabet baskısının yarattığı çatışmalar ulusal ve uluslararası ölçeklerde farklı biçimlerde yaşanıyor. Kapitalist sömürü düzeni bugün dünya nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan “artık insanlığın” ve giderek yoksullaşmakta olan küresel işçi sınıfının reel ve
potansiyel isyanını kontrol altına almak için geçmişte olduğu gibi bugün de bu araçlara ihtiyaç duyuyor. İnsanlık tarihinde görülmemiş bir yoksulluk/eşitsizlik, aşırı-sağın ve otoriter rejimlerin yükselişi ve önüne geçilemeyen korkunç bir ekolojik tahribat küresel ölçekte devam eden bu sınıf savaşının başlıca tezahürleri oluyor. Dolayısıyla, hem faşizmin hem de sosyalizmin gündemde olduğu bir süreçte bu dönüşümü incelemenin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bu gelişmeler, eleştirel çözümlemeler açısından kaçınılmaz olarak çok önemli kuramsal ve politik tartışmaları beraberinde getiriyor. Eğer ki küreselleşme biçiminde adlandırılan süreç –90’lı yıllardan bu yana ağırlıklı olarak değerlendirildiği üzere – sermayenin uluslararasılaşma/ulusötesileşme eğilimleriyle ilişkili bir olgu ise gözlerimizin önünde giderek şiddetlenerek dünyayı yeniden bir küresel savaşın eşiğine getiren jeopolitik gerilimleri/çatışmaları nasıl ele almalıyız? Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan ve kimilerine göre (Atlantikçi) ABD/NATO ile Rusya önderliğindeki (Avrasyacı) güçlerin çatışması biçimini alan süreç nasıl yorumlanmalı? Tayvan krizi üzerinden ABD ve Çin’i bir defa daha karşı karşıya getiren gerilimler aslında neyi anlatıyor? Suriye iç savaşı boyunca da kendisini gösteren kamplaşma küresel sistemin fay hatlarıyla ilgili bizlere ne söylüyor?
Siyonist Apartheid devletinin 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de giriştiği ve ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya başta olmak üzere Batılı devletlerin kendi halklarının da protestolarına rağmen her ne pahasına olursa olsun desteklediği ve şiddetli bir bölgesel savaşa dönüşme tehlikesini barındıran korkunç soykırımı nasıl anlamalıyız? Bütün bu gelişmeleri 20. yüzyılın başındakine benzer bir emperyalistler arası paylaşım savaşına veya yeni bir Soğuk Savaş’a sürüklendiğimiz biçiminde yorumlayan çok sayıda ana akım ve eleştirel yaklaşım mevcut. Bu dönemi geçmişteki benzerlerinden ayıran yönleri var mıdır? Kapitalist ulus devletler ve sermaye sınıfının günümüzün yeni küresel çatışma ortamında üstlendiği işlevler nelerdir? Dosyamızın belirli bir bölümünü bu sorular etrafında gelişen tartışmalara ayırmak istiyoruz.
Öte taraftan giderek büyüyen küresel faşizm tehlikesi gibi çok boyutlu bir olguyu sığ bir devletler-arası jeopolitik çatışmalar perspektifi üzerinden açıklamak elbette mümkün değildir. Yerleşik Uluslararası İlişkiler ve Küresel Jeopolitik literatürleri bizlere bu manada pek az şey vaat etmektedir. Lakin son yıllarda bazı Marksist analizlerin de kimi zaman bu “kaba” (reel- politik) yaklaşımların etkisi altında kalabildiğini görüyoruz. Bunun en somut örneği başta ABD’ninkiler olmak üzere genel olarak Batı’nın “emperyalist” işgal ve müdahaleciliği haklı bir biçimde eleştirilirken, onların hedefinde yer alan Çin veya Rusya gibi bazı devletlerin benzer nitelikli eylemlerinin göz ardı edilebiliyor olmasıdır. Böyle bir tavrın sosyalist politika açısından (varsa) arz ettiği imkânları ve barındırdığı sorunları tartışmak bir diğer amacımız.
Kar elde etme arzusu sistemin aktörlerini bir yandan küreselci dinamik yapılar eliyle yağmacı ve yayılmacı politikalara teşvik ederken, öte yandan yeni muhafazakârlık eliyle sömürüyü derinleştirip yeğinleştiren içe-dönükleşme politikalarını da kışkırtıyor. Her ikisi de sistemik baskılardan kaynaklanan bu iki karşıt kuvvet arasındaki gerilimin önümüzdeki dönemde devlet biçimlerini nasıl şekillendireceği ve bunun sonuçlarının yeni bir dünya düzeninin kurucu zemini olup olmayacağı ise yanıtlarını bekleyen sorular olarak önümüzde duruyor.

Katkılarınızı bekliyoruz.

Makale gönderimi için son tarih: 30 Mayıs 2025
Sayı çıkış tarihi: Ekim 2025
Sayı Editörleri: Ezgi Pınar (odeezgi@gmail.com), İhsan Ercan Sadi (i.e.sadi@nyu.edu), M. Gürsan Şenalp
(mgursan@yahoo.com)

Özet ve tam metinler için gönderi adresi: praksis@praksis.org ve praksisiletisim@gmail.com

70. Sayı: Dünya’da ve Türkiye’de Sosyalizmin Bugünü ve Geleceği

Sosyalizmin bir fikir ve siyasal hareket olarak doğuşu, 19. yüzyıl kapitalizminin yarattığı sınıfsal karşıtlıklar içinde şekillenmiştir. Ancak 20. yüzyıl boyunca yaşanan tarihsel deneyimler –başta Sovyetler Birliği olmak üzere reel sosyalist ülkelerin inşası ve çöküşü, sosyal demokrat partilerin evrimi, Latin Amerikadaki halkçı/sosyalist yükselişler, küresel yeni toplumsal hareketlerin sosyalist özneyle ilişkilenme biçimleri– sosyalizmin yalnızca bir ekonomik sistem alternatifi değil, aynı zamanda bir siyasal formasyon, bir tarihsel özneleşme biçimi, hatta bir etik ve kültürel tahayyül olarak ele alınması gerektiğini göstermiştir.

SSCB’nin çözülmesinin ardından, pek çok kuramsal çevrede sosyalizmin “tarihin sonu” söylemiyle birlikte artık yalnızca nostaljik bir öğe olabileceği varsayıldı. Ancak 2008 küresel finansal krizinin ardından bu varsayım derin bir sorgulamaya tabi tutuldu. Kriz, neoliberalizmin hem ekonomik sürdürülebilirlik hem de toplumsal rıza üretimi bakımından sınırlarına geldiğini açık biçimde gösterdi. COVID-19 pandemisi ve iklim krizinin derinleşmesiyle birlikte, kapitalizmin kendini yeniden üretme mekanizmaları daha da kırılgan hale gelirken, sosyalist tahayyül bugün eskisinden daha acil bir gereklilik olduğunu; imdat frenini hemen, bir an önce çekmek gerektiğini hatırlattı.

Praksis’in 70. sayısını önceki pek çok sayısında dosya konusunun doğrudan ya da dolaylı biçimde içerdiği “Sosyalizmin Bugünü ve Geleceği” konusuna özgülemeye karar verdik. Dergimizin bunca yıllık birikimine dayanarak, dünya-tarihsel anlamda devasa genişlikteki bu konuyu herhangi bir ülke veya teorik-politik geleneğin tartışması veyahut yargılanmasına indirgemeden, elbette Türkiye ve yakın çevresindeki sosyalist mücadelenin bugünü ve geleceğine ilişkin tartışmaları da es geçmeden ele almak istiyoruz. Sosyalizmin bugünü ve geleceği gibi kapsamlı ve tarihsel öneme sahip bir konuyu dosya konusu olarak ele alırken, yalnızca güncel gelişmeleri değerlendirmekle kalmayıp, sosyalist düşüncenin ve pratiğin tarihsel süreklilik içindeki evrimini de tartışmak, geçmiş deneyimlerinin eleştirel muhasebesini yapmak önemlidir. Fakat bu sayı ile önceliğimiz, tarih tartışmalarında takılı kalmadan, mevcut gerçekliğe odaklanan ve geleceğe dair kuramsal, politik ve stratejik açılımlar geliştiren bir tartışma zemini sunmaktır. Bu nedenle, dosyamızın ağırlık noktasını bugünün sosyalist hareketlerinin sorunları, olanakları ve yönelimlerine, ayrıca sosyalizmin toplumsal ve siyasal alternatif olarak yeniden nasıl inşa edilebileceğine dair teorik-politik önerilere vermek istiyoruz.

Bu bağlamda sayımızda yer almasını düşündüğümüz temalar /sorular şunlar:

Sosyalist siyaset ve Marksist düşüncenin SSCB’nin yıkılması sonrasında girdiği kabul edilen bunalımın bugün neresindeyiz?
21. Yüzyıldaki sosyalist iktidar deneyimlerini de içerecek biçimde, bugünün dünya ve Türkiyesinde sosyalist hareketlerin genel tablosu nedir?
Dünya ve/veya Türkiye’de sosyalizmin geleceğine ilişkin ne tür öngörülerde bulunabiliriz?
2008 Dünya Ekonomik Krizi sonrası, emperyalist-kapitalist sistemin varlığını finansallaşma sömürüsünü artırıp toplumları topyekün yoksullaştırarak, ekolojik yıkımı derinleştirerek, savaş, işgal ve soykırımları arttırarak sürdürme çabalarının tarihsel sınırları var mı?
2011-2014 ve 2019-2020 arasında iki kez yükselen halk isyanları, sosyal patlama dalgalarının sosyalist teori ve siyaset açısından önümüze koyduğu sorunsallar nelerdir?
Milei’den Trump’a, Meloni’den Le Pen’e neofaşist liderler ve siyasetlerin son 10 yıldaki zaferleri bize kapitalizmin durumu ve sosyalizmin geleceği hakkında neler söylüyor?
Kapitalizmin derinleşen krizi karşısında neoliberalizmin otoriterleşerek sürdürülmesi seçeneği olarak güçlenen neofaşist tehdit karşısında, sosyalist örgütler de dahil solun geniş kesimlerinin, anti-kapitalist, anti-emperyalist sınıf siyasetini terk edip, burjuvadüzen siyasetinin aktörleriyle ittifaklara yönelmesi veyahut onlara iltihaklarının yarattığı geleceksizlik nasıl ılabilir?
Sosyalist siyaset, işçi sınıfının günümüz dünyasında örgütsüzlük, siyasi şekilsizleşmişlikve stratejik bölüklerinin sarı sendikacılık tarafından kontrolü gibi olumsuzlukları nasıl aşabilir?
Sosyalist özneler geleneksel işçi sınıfı bölüklerinin ötesinde hangi “tehlikeli sınıflara” (sınıf katmanları ve sosyal gruplara) neden, hangi araç ve yöntemlerle yönelmeli?
Sosyalist ya da devrimci proleter siyaset yürütmek isteyen kolektiflerin emekçi/proleter sınıflarla buluşma, onlar içinde kökleşme yönündeki yeni çaba ve yönelimleri nelerdir?
Perry Anderson’un 1992 tarihli A Zone of Engegament kitabında sosyalizmin geleceğine dair yaptığı projeksiyonların 33 yıl sonra eleştirel değerlendirmesi

Elbette sıraladığımız sorunsal ve temalar dışında sayımızla doğrudan ilişkili olduğunu düşündüğünüz konulardaki yazı önerilerinizi de yollayabilirsiniz. Sosyalizmin küresel ve yerel ufkunu kolektif akılla yeniden kurmaya katkı sağlamayı hedefleyen bu tartışmayı birlikte örmek için dosyamıza yazılarınızı bekliyoruz.

Sayı Takvimi:

Sayı editörleri: Ali Ekber Doğan (ekbera@gmail.com), Ecehan Balta (ecehanb@gmail.com), Mustafa Şener (mustisener@hotmail.com)

Makale önerileri/özetler için son tarih (250-500 Kelime): 15 Haziran 2025

Makale son teslim tarihi: 15 Ekim 2025

Sayı çıkış tarihi: Şubat 2026

Özet ve tam metinler için gönderi adresi: praksis@praksis.org ve praksisiletisim@gmail.com

71. Sayı: Yeniden Kapitalist Devleti Tartışmak

2008 küresel ekonomik krizi sonrasında dünya ölçeğinde, devletlerin kapitalist toplumsal ilişkilerin yeniden üretim süreçlerinde doğrudan ve artan ölçüde öne çıkmasına tanıklık ediyoruz. Bu süreçte devletlerin finansal birikimden kaynaklı tıkanıklıklara alternatif olarak içpiyasaya daha fazla yönelmek zorunda kalmaları devlet ve özel şirketler (yerel sermaye) arasında yeni melez ilişki biçimlerinin kurulmasıyla sonuçlandı. Bunun bir görünümü sanayi-teknoloji planları, büyük altyapı projeleri ve kapsamlı mekânsal düzenlemeler yoluyla devletlerin piyasada etkin bir güç olarak yeniden var olmaları ve kapitalist gelişme politikalarına doğrudan müdahale etmeleridir.

Krizin etkilerinin görece erken hissedildiği Küresel Güney ülkelerinden başlayarak bu müdahaleler ekonomik ilişkilerin yanı sıra toplumsal cinsiyet, ırk ve din gibi toplumsal varoluşun siyasal ve ideolojik alanlarında da kapsamlı dönüşümlere neden oldu. Devletler ekonomik krizi ve bunun gündelik hayatta neden olduğu hegemonya ve toplumsal yeniden üretim krizlerini yönetmek üzere topluma mikro ölçekte nüfuz edecek politikalara yöneldi. Bunun güncel siyasal uzantısı dünya genelinde otoriter rejimlerin yükselişi, burjuva hukuk devletinin sınırlarını zorlayan veya aşan yönetimler ile aşırı sağ ve faşist siyasal eğilimlerin artışı ve nihayetinde günümüz burjuva devletinin kurumsal yapısında ortaya çıkan tarihsel nitelikteki değişikliklerdir. Burjuva (liberal) demokrasisinin temel unsurlarından biri olan parlamentoların işlevlerinin de aşındığı bu süreç, kapitalist devletin biçimini hem Türkiye’de hem de dünyada yeniden yapılanmaya zorlamakta.

Tüm bu değişiklikler kapitalist toplumsal ilişkilere özgü ekonomi-politika, devlet-toplum arasındaki biçimsel sınırları aşındıracak ya da yeniden biçimlendirecek gelişmelerin önünü açtığı ölçüde, kapitalist devlet üzerine yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Nitekim yukarıda sözü edilen somut gelişmelere işaret edilerek eleştirel literatürde “neoliberalizmin sonu”, “neoliberal kalkınmacılık”, “neoliberal devletçilik”, “devlet kapitalizmi” veyahut “şirket-devlet”, “güvenlik devleti” gibi kavramsallaştırmalar yapılmakta, açık ya da örtük biçimlerde kapitalist devlet meselesi tartışılmaktadır.

Praksis dergisi, 2003 yılında yayımlanan 9. sayısında “Düzenlemeden Yeniden Düzenlemeye: Türkiye’de Kapitalizmin Yeniden Yapılanması” başlıklı dosyasıyla önemli bir tartışma açmıştı. Bu sayı çağrısında, söz konusu tartışmaları kucaklayarak günümüz kapitalizminin değişen ve dönüşen dinamikleri çerçevesinde “yeniden kapitalist devleti tartışmak” ihtiyacından hareket ediyoruz. Kuramda ve pratikte hasıl olan güncel tartışmaları okuyucuyla buluşturmayı istiyoruz. Bu tartışmaları eleştirel literatürde de görülen ikiliklere dayalı sınırlılıkları ve kavramsallaştırmaları aşarak, maddi ve toplumsal yeniden üretim süreçlerindeve sınıf mücadelesinde ortaya çıkan çelişkilere ve çatışmalara uzanan geniş çaplı bir analizle yapmayı amaçlıyoruz. Devlet-sermaye-emek-doğa ilişkilerinden devlet-toplum-aile-yurttaş dahası toplumsal cinsiyet ve ırk rejimlerini ve ilişkilerini içeren bütüncül bir kapitalist devlet analizini gerekli görüyoruz.

Türkiye özgüllüğünde kamu bankalarının artan etkinliğinden Varlık Fonuna, teknoloji-sanayi planlarından büyük altyapı projelerine, ulus-ötesi jeopolitik arayışlara ve tüm bunların yanı sıra hukuk devleti tartışmalarının sürekliliğine, yeni anayasa çabaları, yurttaşlık ve kamusallık fikrinin tasfiye girişimlerine, demografik değişimler, hegemonya ve toplumsal yeniden üretim krizleriyle koşut anti-kürtaj ve anti-LGBTİ+ söylem ve ailecilik politikalarına yönelik incelenmesi gereken birçok güncel somut meseleyi tartışmaya çağırıyoruz.

Kapitalist devletin/burjuva kurumlarının günümüzde aldığı yeni biçimleri ve ilişkileri tartışmayı planladığımız bu sayıda siyaset bilimi, ekonomi, hukuk, sosyoloji gibi farklı alanlardan katkılarınızı bekliyoruz.

Sayı Takvimi:

Makale Önerilerinin Gönderilmesi (500-1000 Kelime): 30 Haziran 2025

Kabul Edilen Önerilerin Bildirilmesi: 11 Temmuz 2025

Tam Metin Makalelerin Gönderilmesi: 26 Aralık 2025

Sayının Çıkış Tarihi: Haziran 2026

Sayı Editörleri: Ezgi Pınar (odeezgi@gmail.com), Gökhan Demir (gokhandemir11@gmail.com), İbrahim Gündoğdu (igndogdu@gmail.com), Melehat Kutun (kutunmelehat@gmail.com)

Özet ve tam metinler için gönderi adresi: praksis@praksis.org ve praksisiletisim@gmail.com