63. Sayı – Ekokriz: Kapitalist Tahribat ve Alternatifler

Praksis Sayı 63 – Ekokriz: Kapitalist Tahribat ve Alternatifler

Editör Ali Rıza Güngen
Yayın Sekreteri Ümit Özger
Sayı Editörü Aslı Kayhan, Çiğdem Demircan-Simon, Ecehan Balta, Ali Yalçın Göymen

 

Deprem sonrasında afetin ve tarımın politik ekolojisi: Hatay örneği

Cemil Yıldızcan

 

Bu makale Türkiye ve Suriye’de çok geniş bir bölgede yıkıcı etkiler yaratmış 6 Şubat 2023 depremlerinin ardından, depremden etkilenen bölgenin en önemli yerleşim merkezlerinden biri ve iki ülkenin sınır illerinden olan Hatay’da bir nitel saha araştırmasının ön bulgularına dayalı olarak tarım ve kırsaldaki dönüşüm üzerine yeniden düşünmeyi amaçlamaktadır. Makale, afet risklerini ve kırılganlıkları toplumsal olarak (yeniden) üreten yapı ve süreçlere odaklanarak bunların arkasındaki biyofiziksel faktörlere karşın doğal afetlerin yıkıcı etkilerinin doğallığına itiraz eden politik ekolojinin eleştirel analitik merceğinden yararlanmıştır. Kırsal topluluklar için olduğu kadar kentsel nüfus için de gıda güvencesi bağlamında çok önemli olan tarım ve tarımsal emeğin durumu tartışmanın odağında durmaktadır. Tarım ve gıda alanında süregelen dönüşüme bakıldığında, tarımsızlaşma ve giderek bu sorunun önemli bir boyutu haline gelen ve zaman zaman onun yerine geçen kırsalsızlaşma eğilimlerinin toplumsal kırılganlıkların derinleşmesine ve eşitsiz bir şekilde dağılmasına nasıl etki ettiğinin anlaşılması gerekmektedir. Makale, çevresel tehlikeler karşısında kırılganlıkları toplumsal olarak derinleştiren bu sürece paralel olarak, afetlerin toplumsal yıkımın yanı sıra dayanışma pratiklerinin filizlenmesine de kaynaklık ettiğinden hareketle toplumun içinden üretilen cevapların dayanıklı ve daha adil topluluklar oluşturmak için anlaşılmasının öneminin altını çizer.

Anahtar kelimeler: Türkiye, Tarım-gıda, Kent-kır bağlantısı, Afetin politik ekolojisi, Deprem.

 

Çeviri Makale: Planlı Degrowth: Ekososyalizm ve Sürdürülebilir İnsani Büyüme John Bellamy Foster

İngilizceden çevirenler: Ali Yalçın Göymen, Ecehan Balta

 

Sürdürülebilir Kapitalizmin Çimentosu: Sürdürülebilir Kalkınmaya Eleştirel Bir Bakış

Ahmet Hamdi Başar

 

Sosyo-ekonomik ilişkilerin tarihsel ve maddesel ilerleyişi sonucu ortaya çıkan sistem gezegensel sınırlara baskı uygulayan ve doğada geri döndürülemez tahribatlara neden olan bir yapıya dönüşmüş durumdadır. İnsan-doğa bütünlüğünü yırtan kapitalist üretim ilişkileri büyüme ve kâr ençoklaştırmayı önceleyen sermaye sahiplerinin insanı ve doğayı metalaştırarak sömürüsünü meşrulaştırmış ve bugün ekolojik kriz adı verilen küresel yıkıma neden olmuştur. Ancak doğadan yabancılaşarak onu bir kaynağa indirgeyen ve toplumu doğal kaynakları aşırı tüketmekle yaftalayan ana akım yaklaşım, sorunun çözümünü de tabii olarak, mevcut kapitalist sistemin revizyonunda bulmuştur. Sürdürülebilir kalkınma adı altında pazarlanan bu model şirketlerin ekonomik olarak büyürken aynı zamanda çevresel ve sosyal alanlarda da artı değer yaratacağını öne sürmektedir. Bu makale ise sürdürülebilir kalkınma politikalarının kapitalist sosyo-ekonomik ilişkileri yeniden ürettiğini iddia etmektedir. Bu iddiasını, insanın topraktan koparılmasında dolayısı ile kapitalizmin ortaya çıkışında ve yayılmasında önemli rol oynayan inşaat sermayesinin yapıtaşı çimento şirketlerinin gelişiminin ve sürdürülebilir kalkınma stratejilerinin analizleri üzerinden açıklamaktadır. Bu bağlamda sürdürülebilir kalkınma politikalarına ve doğal olarak son dönemdeki kapitalist üretim ilişkilerine tarihsel materyalist perspektiften getirilen eleştirilere çimento sektörünün işleyişini sorunsallaştırarak katkı sunmayı amaçlamaktadır. Çalışma, şirketlerin temel politikalarının büyüme ve kârlılık üzerine bina edilmeye devam edildiğini, mevcut kapitalist ekonomik ilişkilerin sürdürülebilir kalkınma pratikleri üzerinden yeniden üretildiğini ve sosyal çevresel yıkımın artarak sürdüğünü ortaya koymaktadır

Anahtar Kelimeler: Çimento, Marksist ekoloji, kapitalizm, sürdürülebilir kalkınma, Eleştirel Teori.

 

Aynılar Aynı Yerde: Ekolojik Krize Karşı Yeşil Büyüme ve Küçülme Önerilerine Emek Penceresinden Eleştirel Bakış

Ahmet Yazar, Duygu Yıldız Karakoç

 

Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM), yeşil dönüşümü ve yeşil büyümeyi önceliklendiren bir yaklaşım olarak öne çıkmıştır, ancak büyümeye karşı çıkan görüşlerin eleştiri hedefi haline gelmiştir. Diğer taraftan, Mutabakat, sosyal adalet ve emek odaklı taleplerin göz ardı edildiği eleştirilerini de beraberinde getirmiştir. Benzer şekilde, Yeşil Yeni Düzen (YYD), dezavantajlı toplum kesimleri üzerinden sosyal görünümü öne çıkarıyor gibi görünse de devlet destekli büyümenin yeni teknoloji odaklı biçimini teşvik ettiği tartışılmaktadır.

Bu temel varsayımlar doğrultusunda, bu çalışmanın amacı, YYD ve yeşil mutabakata dayalı ekonomik yaklaşımın aslında ekosistem ve toplumsal öncelikleri ihmal ettiğini ve büyüme ile küçülme arasında gidip gelen bir ekolojik kılıflı büyüme anlayışı içerdiğini eleştirel bir bakış açısıyla tartışmaktır. Mutabakatın öne sürdüğü emeğe yönelik bakış açısı, sosyal adaletle bağlantısının yetersiz bir şekilde kurulduğu inancı doğrultusunda tartışılırken, çözümün esas olarak toplumsal temelli taleplere odaklanması gerektiği noktası üzerinde durulmuştur. Toplumsal dönüşümün, kaynak verimliliği ve rekabetle her zaman uyumlu olmayabileceği akılda tutularak, sorunlar ekonomik temellerde kök salsa da çözümlerin toplumsal düzeyde aranması gerekliliği vurgulanmıştır.

Yeşil ekonomi ile ilgili yapılan tartışmaların ekonomik ve teknolojik yönü sınırlandırılarak politik bir zemine taşınması oldukça önemlidir. Bu bağlamda, meta üretimi yerine toplum tarafından demokratik şekilde belirlenmiş gerçek insan ihtiyaçlarını saptamaya ve karşılamaya yönelik kolektif eylemin gerekliliği yönündeki önerileri vurgulamak kritik bir öneme sahiptir. Ayrıca, çevreci aktivist hareketlere atfedilen birçok ekolojik sorunun aslında toplumsal ve politik temellere dayandığını, günlük yaşamın içinde bir emek meselesi olarak kabul edilmesi gerektiğini belirten gözlemler bu çalışma çerçevesinde sunulmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Yeşil Yeni Düzen, Avrupa Yeşil Mutabakatı, yeşil büyüme, küçülme, emek.

Eleştirel Doğa Kuramı: Frankfurt Okulu ve Toplum-Doğa Diyalektiği Tartışmasında Yeni Açılımlar

Berkay Coşkun

 

Toplum-doğa ilişkisinin nasıl ele alınması gerektiği, ekoloji literatüründe yaklaşık 60 yıldır süregelen bir problematiktir. Fakat bu tartışmalarda, eko-Marksistlerin ve bazı eko-feministlerin görüşlerinin haricinde, toplum-doğa ilişkisi ya modern rasyonalitenin etkisiyle düalist olarak ya da postmodern rasyonalitenin etkisiyle monist olarak kurulmuştur ve diyalektik-dışıdır. Toplum-doğa diyalektiği üzerine bir yandan eko-Marksizm literatüründe tartışmalar sürerken diğer yandan, Frankfurt Okulu üzerinden de bu konuya dair tartışmalar yürütülmekteydi. Ancak yakın zamana kadar Frankfurt Okulu’nun toplum-doğa ilişkisi hakkındaki düşünceleri herhangi bir akım, yaklaşım ya da kuram altında bir araya getirilmemiştir. Fakat Carl Cassegård, yakın tarihli çalışmalarıyla, Frankfurt Okulu’nun toplum-doğa ilişkisine dair düşüncelerini ve eleştirel kuramı birleştirerek eleştirel doğa kuramını ileri sürmüş ve toplum-diyalektiği tartışmasında yeni açılımlar geliştirmiştir. İşte bu çalışmanın amacı, eleştirel doğa kuramının toplum-doğa diyalektiği tartışmasına yaptığı katkıları ve bu tartışmada açtığı yeni yörüngeleri sunmaktır. Cassegård, eleştirel doğa kuramının çeşitli materyalist yaklaşımlardan farklılaştığını göstermekle birlikte, eleştirel doğa kuramının yaptığı yeni açılımların, ekolojideki düalist ve monist yaklaşımların aşılmasını sağlayacak yeni bir yaklaşım sunduğunu da ileri sürüyorum. Eleştirel doğa kuramı hem ekolojideki yaygın düalist ve monist yaklaşımlardan farklı bir yaklaşıma sahip olması, hem de toplum-doğa diyalektiği tartışmasına yeni bir açılım getirmesi bakımından ekoloji tartışmalarında önemli ve özgün bir yere sahiptir. Bu nedenle gelecekteki toplum-doğa ilişkisine dair çalışmaların eleştirel doğa kuramını dikkate alması ve onunla karşılaşması gerekmektedir. Buradan hareketle çalışma, toplum-doğa diyalektiği tartışması bağlamında, eleştirel doğa kuramının toplum-doğa ilişkisini nasıl ele aldığını ve bunu hangi kavramsal inşalarla sağladığını göstermektedir. Son olarak çalışmayı, eleştirel doğa kuramı bağlamında ekolojik kriz ve praksise dair bazı açıklamalar ile sonuçlandırıyorum.

Anahtar Kelimeler: Ekoloji, eleştirel doğa kuramı, eko-Marksizm, Frankfurt Okulu, diyalektik

 

Kapitalist Yeşil Boyama: Uluslararası Şirketlerin Hegemonik Stratejisi

Tuğba Kancı, Umutcan Tarcan

 

Özellikle 1980’li yıllardan bu yana çevrecilik ve sürdürülebilirlik kavramları ulusötesi şirketlerin üretim ve pazarlama stratejilerinde önemli bir yer edinmeye başlamıştır. Söz konusu şirketler, ekolojik krizin derinleşmesindeki sorumluluklarını, yanıltıcı ve yüzeysel bir çevreci söylem tarzı ile gölgelemektedir. Böylece tüketici yönelimleri manipüle edilmekte, devletlerin sağladığı ayrıcalık ve teşviklerden faydalanılması olanaklı kılınmaktadır.

Ekolojist Jay Westerveld’in 1980’li yıllarda ortaya attığı “yeşil boyama” kavramı, bu manipülatif stratejiyi tanımlamaktadır. Ulusötesi şirketler, yeşil boyama yoluyla, kurumsal imajlarını güçlendirmekte, küresel üretim ilişkileri içindeki konumunu meşrulaştırmakta ve ekolojik krizin sınıfsallığının tartışılmasının önüne geçmektedir. Dolayısıyla yeşil boyama, kapitalist üretim ilişkileri ile ekolojik kriz arasındaki tarihsel kesişimselliği meydana getiren unsurlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu makale, kapitalist yeşil boyamayı, ulusötesi şirketlerin üretim ilişkileri üzerindeki hegemonyasını tahkim eden bir strateji olarak ele almaktadır. Makale ile yeşil boyamanın yarattığı ayrıcalık, teşvik ve alternatif hakikat rejimlerinin tanımlanması ve stratejiye karşı faydalanılabilecek olan mücadele olanaklarının incelenmesi amaçlanmaktadır. Makalede yeşil boyama ile mücadele, ekolojik krizin sınıfsallığını vurgulayan ve ulusötesi şirketlerin çevrecilik manipülasyonunu entelektüel bir bağlamda ifşa eden ekolojik bir tarihsel blokun gerekliliği üzerinden tanımlanmaktadır.

Anahtar kelimeler: Kapitalist yeşil boyama, ulusötesi şirketler, ekolojik kriz, tarihsel blok, hegemonya.

 

Hegemonik Akıntıya Karşı Durmak: Türkiye’de Yaygınlaşan Yenilenebilir Enerji Karşıtı Mücadeleler Üzerine Düşünceler

Ethemcan Turan, Cem İskender Aydın

 

Enerji dönüşümünün yerel topluluklar üzerindeki etkileri şimdiden önemli sosyo-ekolojik, mekânsal ve siyasi sonuçlar doğurmakta. Bir yandan yenilenebilir enerjilere geçiş merkezi üretime ve dağıtılmış tüketim biçimlerine bağımlılığı azaltmaktayken, diğer yandan yenilenebilir enerji furyası, devlet ve piyasa arasındaki karmaşık ilişkilere dayalı mülksüzleştirme yoluyla birikim için yeni olanaklar sunmaktadır. Dolayısıyla, bu dönüşümün ön saflarında yer alan yerel topluluklar için söz konusu olan kilit mesele, yenilenebilir enerji kaynaklarının demokratik mülkiyeti, planlaması ve kontrolüdür. Türkiye’deki enerji sektörü, son yirmi yılda kurulu kapasitenin neredeyse üç kat artmasıyla dünyanın en hızlı büyüyen sektörlerinden biri haline gelmiştir. Bu makale, Türkiye’nin enerji manzaralarında maddi ve söylemsel pratikleri takip ederek nehir tipi hidroelektrik (HES) ve jeotermal enerjiye (JES) karşı muhalefetin değişen söylemlerine ve pratiklerine odaklanacaktır. Bunu yaparken, yerel ekoloji mücadelelerinden yayılan toplum-doğa bütünlüğüne ve enerji demokrasisi yaklaşımlarına dair tartışmayı genişletmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla madde, fikir ve toplumsal hareket akışları bütünü olarak gördüğümüz karşı-hegemonik akışlar kavramını kullanarak, enerji ve maddi akışların maddeselliklerinin yerel ekoloji mücadelesinin gelgitleriyle nasıl yan yana okunabileceğini tartışıyoruz.

Anahtar kelimeler: enerji dönüşümü, çevresel adalet, çevre mücadelesi, HES, JES

 

Emek Süreçlerinde Ekolojik Yıkım ve Emek Sömürüsünün Kesişimselliği: Aliağa Gemi Söküm Tesisleri Örneği

Ekinsu D. Danış, Irmak Ertör

 

Bu çalışma, gemi söküm emek süreçleri üzerinden sermayenin kıyı ekosistemine verdiği zarar ile iş cinayetleri, yaralanma ve meslek hastalıklarının paralelliğini Karl Marx’ın “metabolik yarılma” ve Rob Nixon’ın “yavaş şiddet” kavramsallaştırmaları üzerinden tartışmayı amaçlamaktadır. Marx, insanlık ve doğa arasındaki “metabolik etkileşim”in birbirine bağımlı ve diyalektik bir süreç olduğunu, ancak kapitalizm ile beraber bu ilişkinin bozulup bir tür “metabolik yarığa” sebep olduğunu tartışır. Bu metabolik ilişkinin insan tarafından fark edilememesinin başat sebebi doğanın dönüşüm sürecinin insanın kendi dönüşüm sürecinin dışındaymış gibi görünmesidir. Böylece metabolik yarılma, doğa ve insanın tarihini birbirinden “suni” bir şekilde ayırırken sermayenin doğa ve insanlık üzerindeki tahakkümünün de birbirinden ayrı süreçler olarak kavranmasına sebep olur. Oysa, gemi söküm tesislerine getirilen gemilerin sökülme, hurda ve atıklarının değerli malzemeye dönüştürülme sürecinde işçiler, kendi değerinden eksilir ve tükenirken kıyı ekosistemi de zehirli ve kimyasal atıklara maruz kalarak bir çeşit “yaralanma” ve “tükenme” süreci içerisine girer. Ancak hem işçiler hem kıyı ekosistemi üzerindeki bu olumsuz etkiler, genellikle kapitalist emek süreçlerinin “dışsal” etkileri olarak görülür. Bu doğrultuda makalenin temel argümanı, işçilerin maruz kaldığı sömürü süreçleriyle kıyı ekosisteminin uğradığı tahribatın aynı emek sürecine içkin ve birbirine paralel süreçler olduğudur. “Yavaş şiddet” kavramı ise iş cinayeti ya da sakatlanma gibi anlık tehlikelerin yanında gemi sökümünün “meslek hastalığı” gibi daha uzun vadeli, zamana yayılmış ve tam da bu yüzden “görünmez”leştirilen karmaşık etkilerini daha iyi anlamayı ve ele almayı mümkün kılar. Bu noktada kıyı ekosisteminin maruz kaldığı zararların da ancak uzun vadede “görünür” hale gelmesinin meslek hastalıklarına paralelliği ele alınmaktadır. Bu teorik çerçeveyi temel alarak İzmir’in Aliağa ilçesinde bir saha çalışması yapılmış ve toplamda 53 görüşmeci ile yarı-yapılandırılmış derinlemesine mülakatlar ve odak grup görüşmeleri gerçekleştirilmiştir.  Çalışma ayrıca katılımcı gözleme dayanan saha notları ve kıyı ekosisteminin zararına yönelik yapılan bilimsel çalışmalarla desteklenmiştir. İzmir, Aliağa’da gerçekleştirdiğimiz saha çalışmasının bulguları üzerine dayandırılan araştırma, kıyı ekosisteminin ve işçilerin maruz kaldığı şiddetin ve tükenme süreçlerinin paralelliğini ortaya çıkarmayı ve ulusal ve uluslararası emek ve ekoloji literatürüne katkıda bulunmayı hedeflemektedir.

Anahtar Kelimeler: Gemi söküm, emek süreçleri, metabolik yarılma, yavaş şiddet, kıyı ekosistemi, Aliağa.

 

 

Doğu Karadeniz Bölgesi Vadilerinin Gezegensel Kentleşme Deneyimi: Fırtına Vadisinde Turizm Endüstrisi ve Doğa Koruma Çerçevelerinin Gelişimi ve Bunlara Karşı Gelişen İtirazlar

Onur Açar

 

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin Fırtına Vadisi son yıllarda özellikle turizm sektörü ve doğa koruma kurumları gibi yeni pratiklerin gelişmesiyle birlikte bir dönüşüm geçirmeye başladı. Bu araştırmanın öncelikli sorusu, Fırtına Vadisindeki kırsal coğrafyanın neden ve nasıl turizm merkezlerine ve doğa koruma alanlarına dönüştüğünü açıklamaktır. Bu sorgulama çerçevesinde, bu araştırma aynı zamanda bu yeni gelişmelere yönelik gelişen hoşnutsuzlukarın, yerel protestoların ve itirazların anlamını sorgulamaktır. Çalışma bu yeni dönüşümü açıklayabilmek için gezegensel-genişleyen kentleşme, mekân üretimi, çevresel onarım ve mülksüzleşme gibi kavramsal araçları kullanmaktadır. Bu sürecin nesnel-kurumsal unsurları olarak, devlet-güdümünde bölgenin markalaştırılması, topraklar üzerindeki siyasi kontrolün merkezileştirilmesi ve altyapısal yol koridorları ve yeni çitlemelerin yaygınlaştırılması araştırmanın bölge-ölçeğine dair önemli bulguları arasındadır. Sürecin öznel unsurları olarak, bütün bu gelişmeler bir yanda makro-turizm projeleri yoluyla soylulaştırılmış elit bir turizm vadisi yaratmaya yönelik arzuyu üretmiştir. Öte yandan, aynı süreç mülksüzleşme tehdidini vadi halklarının gündelik deneyimlerini anlamlandırmada merkezi bir yere taşımıştır. Bu bağlamda, etno-kültürel, politik-ekonomik ve ekolojik farklılıklara dayanan yer-temelli muhalif bakış açıları ortaya çıkmıştır. Çalışmanın saha araştırması 2017-2021 yılları arasında yaz aylarında gerçekleştirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Gezegensel-Genişleyen Kentleşme, Mekân Üretimi, Mülksüzleşme, Çevresel Onarım, Fırtına Vadisi-Doğu Karadeniz.

 

 

Kapitalist Küreselleşmenin Çevre Saldırısı Karşısında Örgütlenen Kadınlar: Yoğurtçu Kadın Forumu

Sinem Bal

 

Bu çalışma, kapitalist küreselleşme ile içkin ilişkiler içerisinde olan iktidarların mülksüzleştirme politikaları karşında duran ve Gezi Parkı eylemlerinde sadece çevre konusunda değil, patriarkal kapitalizme karşı da anaakım modellerinden farklı bir örgütlenme olarak oluşan Yoğurtçu Kadın forumunu (YKF) incelemektedir. Çevre ve kadın ilişkisi kuramsal olarak ekofeminizm üzerinden tartışılsa da, bu araştırma kadınların yarattığı bu özerk mücadele alanını Gramsci’nin mevzi savaşı ve karşı-hegemonya kavramları ile ele alınmaktadır. Araştırma sonuçları, kadınların oluşturduğu bu alternatif örgütlenme modelinin sadece hegemonik sermaye-iktidar tahakkümü değil, eril her tür hegemonya ile mücadele için karşı-hegemonik bir alan oluşturduğunu, forumlar aracılığıyla dayanışmalarını pekiştirerek ve daha da bilinçlenerek entellektüel bir mevzi savaşı verdiklerini göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Gezi Parkı Eylemleri, Kadın Hareketleri, Karşı-Hegemonya, Mevzi Savaşı.

 

Brezilya Amazonlarında Ormansızlaştırma ve Ekolojik Direniş: Yeni-Ekstraktivizmden Post-Ekstraktivizme Geçiş Mümkün mü?

Esra Akgemci

 

Doğal kaynak sömürüsüne dayalı ekstraktivist birikim stratejisi, ormanları yerleşime, madenciliğe ve tarıma açma eğilimini güçlendirmektedir. Son yirmi yılda giderek daha çok sektörün ekstraktivist bir şekilde yeniden yapılanmaya başlamasıyla biçimlenen bu küresel eğilim, ormansızlaştırmayı ve iklim krizini tetikleyen en temel unsurlardan biridir. Küresel üretim çağında doğal kaynakların yağmalanması, kâr marjını artırmanın araçlarından biri olarak görülmekte; ormandan kâr elde etme hırsı, orman ekosistemlerini tehlikeye atmakta ve gitgide büyüyen bir eko-sosyal krize yol açmaktadır. Bu makalenin amacı, Brezilya Amazonu’ndaki ormansızlaştırma sürecinin tarihsel gelişimini incelemek ve İşçi Partisi (PT) döneminde (2003-2016) benimsenen yeni-ekstraktivist modelin sömürgecilik döneminden bu yana farklı tarihsel evrelerde uygulanan ekstraktivist stratejilerle süreklilik unsurlarını ortaya koymaktır. Makalenin temel argümanı, yeni-ekstraktivizmin doğanın temellükü, emek sömürüsü ve asimetrik sosyoekonomik ve ekolojik ilişkiler aracılığıyla Amazon bölgesindeki neoliberal birikim sürecini -daha sınırlı bir çerçevede de olsa- devam ettirdiği yönündedir. Buna göre, Amazonların korunması, endüstriyel tarımın çıkarlarıyla ormanların korunması arasında denge kurmaya dayalı yeni-ekstraktivist stratejinin aşılmasına ve ekolojik adaleti sağlayacak post-ekstraktivist bir kalkınma anlayışının benimsenmesine bağlıdır. Bu yönde bir anlayışı, Latin Amerika’da yüzyıllardır doğa ile uyum içinde yaşayan yerli halkların “İyi yaşamak” (Buen Vivir) adını verdikleri felsefi anlayışta görmek mümkündür. Bu doğrultuda, makalede Amazonların geleceği, post-ekstraktivizme olanak sağlayan koşullar açısından tartışılacaktır.

Anahtar kelimeler: Brezilya Amazonu, ormansızlaştırma, ekstraktivizm, yeni-ekstraktivizm, yeni-kalkınmacılık, post-ekstraktivizm.

 

Mahallede Mekânsal Ayrışma: Rezidansla Gecekondunun Komşuluğu

Leyla Bektaş Ata

 

Bu çalışma, İstanbul’un Feriköy semtinde yer alan Paşa Mahallesi’ndeki kentsel dönüşüm sürecinin etkilerini gecekondu evle rezidansın komşuluğu üzerinden işleyen Komşu Komşu! Huuu! belgeselini inceler. Yönetmenliğini Bingöl Elmas’ın yaptığı belgesel, İstanbul’da 2000’ler sonrası hız kazanan kentsel dönüşümün, bölgenin ekonomik ve toplumsal yapısında yarattığı gerilime odaklanır. Neoliberal kent politikalarının merkezine yerleşen kentsel dönüşüm faaliyetleri, uygulanma biçimleri ve ortaya çıkardığı yerleşim dinamikleri göz önüne alındığında, sadece binaların fizikî yapısında meydana gelen bir yenilenme değil, ekonomik, sosyal, politik ve kültürel düzeylere sirayet eden köklü değişimleri içerir. Kentsel dönüşüm faaliyetlerine karşı eleştirel bir yaklaşıma sahip olan belgesel, aynı mahallede gecekonduyla çok katlı bir rezidansın yan yana konumlanmasıyla ortaya çıkan mekânsal ve sınıfsal yarığa dikkat çeker. Mutenalaşma, mekânsal ayrışma, yerinden edilme temalarını farklı gelir grubundan mahallelinin gündelik hayatlarından kesitlerle ele alır. Yazıda, kentsel dönüşüm faaliyetleri ile ortaya çıkan zıtlıklar ve sınıfsal kutuplaşmalar bir medya ürünü üzerinden incelenirken belgeselin sosyal bilim araştırmaları açısından sunduğu temsilî sahanın olanak ve sınırlarına yönelik disiplinlerarası bir tartışma yürütülür. Kentsel dönüşümün ve yeni yerleşim biçimlerinin ortaya çıkardığı dinamikleri eleştirel bir sorgulamaya tutan bu araştırma, yapısal sorunları ve bu sorunların gündelik hayattaki görünümlerini görsel temsil üzerinden ele alışıyla klasik sosyolojik metotlara alternatifler sunar. Belgesel aracılığıyla nasıl bir ev, nasıl bir mahalle ve nasıl bir kent talep edildiği sorularına kapsayıcı yanıtlar aranır.

Anahtar kelimeler: İstanbul, belgesel film, kentsel dönüşüm, rezidans, gecekondu, mekânsal ayrışma, temsil, mutenalaştırma.

 

Bitcoin ve Kripto Para Piyasasının Çevresel Maliyeti: Piyasanın Trajedisi

Onur Doğan

 

Son derece merkezileşmiş finansal kurumların büyük bir rol oynadığı 2007-2008 mali krizinin ardından 2009 yılında ortaya çıkan ilk kripto para birimi Bitcoin, “merkezi olmayan bir para birimi” yaratma projesiydi. Sadece birkaç yıl içinde, itibari paranın yerini kripto para birimlerinin alacağını öngören liberter vizyon büyük ölçüde başarısız olur ve kripto paralar daha ziyade bir emtia yatırım pazarı haline gelirken, başka bir sorun su yüzüne çıktı: kripto para piyasasının büyük enerji tüketimi nedeniyle hızla büyüyen çevresel etki. Kripto para, tüm işlemlerin halka açık bir kaydı olan “blok zinciri” teknolojisine dayanmaktadır. Asıl enerji tüketimi ise, matematiksel hesaplamalar yapmak üzere bilgisayar donanımı kullanmayı içeren “madencilik” adı verilen işlem doğrulama sürecinin ürünüdür ve bu süreç sadece bloklara değişim değeri eklemek ve “cüzdan” denilen özel yatırım mülklerinin güvenliğini garanti etmek için gerçekleşen neredeyse tamamen verimsiz bir enerji tüketimidir. Kripto para piyasasının nasıl çalıştığına ve neden bu büyük ve çoğunlukla işe yaramaz enerji tüketimini yarattığına daha yakından bakmak, kapitalizmin çevre ile ilişkisini gözler önüne seriyor. Kripto para piyasasındaki birikim süreci, elektrik enerjisi şeklindeki doğal kaynakların, başka bir fayda üretmeden, kripto para olarak sermayeye dönüşmesi olarak özetlenebilir. Bu pazarın karbon ayak izi, bir yan sonuç değil, finansal yollarla birikmiş sermayenin ta kendisidir. “Kıyı ötesi bankalar” tarzında yatırım ve birikim araçları haline gelen kripto paraların hâlihazırda gözlemlenebilir çevresel etkilerinin, üretim ve dağıtımın piyasa karakterine, kârlılık anlamına gelen “verimlilik” normuna ve mübadele değerleri üretme ihtiyacına bağlı olduğunu öne süreceğim. Kripto para piyasası, çevresel sorunlara yanıt vermedeki başarısızlığımızın ve ekolojik kriz eğiliminin tam kalbinde “genelleştirilmiş meta üretimi” olduğunu örneklemektedir.

Anahtar kelimeler: Bitcoin, kripto para, ekolojik kriz, çevresel etki, sermaye birikimi, finansallaşma.

 

 

Türkiye Ekonomisinde Sermaye Birikim Dinamikleri: Üretken Olmayan Emek, Artık Değer Oranı ve Kârlılık

Ozan Mutlu

 

Bu çalışma, Marksist iktisadın temel kategorilerinin ölçümü üzerinden Türkiye ekonomisinde sermaye birikim dinamiklerini analiz etmektedir. Bu amaçla, artık değer oranı, üretken olmayan emeğin büyüklüğü, artık değerin bölüşümüyle ilgili gözlemler elde etmeye çalışmaktadır. Çalışmanın bulgularına göre, üretken olmayan emeğin toplam istihdam içindeki payının son 30 yıl içinde artmasına rağmen, bu artış son yıllarda tempo kaybetmiş gibi görünmektedir. Veriler daha detaylı incelendiğinde, hem üretken emek istihdamının hem de üretken olmayan emek istihdamının bileşiminde 2004-2019 yılları arasında önemli bir dönüşüm olduğu görülmektedir. Artık değer oranının gelişimine bakıldığında ise, 2000’li yıllarda artık değer oranının hem 1990’lı yıllardaki ortalamasından hem de Avrupa ülkeleri ile ABD’deki artık değer oranından yüksek olduğu görülmektedir. Bir diğer önemli gözlem, son yıllarda üretken faaliyetlerin net kârının toplam artık değer içindeki payının azalmasıdır. Son olarak, her ne kadar elimizdeki bulgular detaylı bir kârlılık araştırmasına izin vermese de, üretken faaliyetlerdeki kâr kütlesinde ve yatırımlarda 2015 sonrasında gözlemlenen durgunluk, 2015 yılı sonrasında yaşanan çalkantılı sürecin kârlılık düşüşünün ürünü olabileceğini düşündürmektedir.

Anahtar Kelimeler: Ulusal hesapların ekonomi politiği, üretken emek ve üretken olmayan emek, artık değer oranı, kârlılık.

Toggle title

Toggle content goes here, click edit button to change this text.

Toggle title

Toggle content goes here, click edit button to change this text.

Toggle title

Toggle content goes here, click edit button to change this text.

Toggle title

Toggle content goes here, click edit button to change this text.

Toggle title

Toggle content goes here, click edit button to change this text.

Toggle title

Toggle content goes here, click edit button to change this text.

Toggle title

Toggle content goes here, click edit button to change this text.

Toggle title

Toggle content goes here, click edit button to change this text.

About the author