Sayı 58 – Engels 200: Tarih, Toplum, Sınıf, Kent

Friedrich Engels: İlk Marksist Tarihçi

Aytek Soner Alpan

 

Bu makale Friedrich Engels’in üç kitap boyutundaki çalışmasına (İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu, Almanya: Devrim ve Karşı Devrim, Alman Köylü Savaşı) odaklanarak bu devrimci figürün tarih yazıcılığını ele almaktadır. Engels yalnızca Marksizmin kurucularından biri olmakla kalmamış, yaşamı boyunca tarih araştırmalarını sürdürerek “ilk Marksist tarihçi” nitelemesini hak etmiştir. İmzasını taşıyan çalışmalar göstermektedir ki Engels, hem toplumsal dönüşümlerin ve tarihin akışının iktisadî temellerini hem de iktisadî alanın tarihsel ve toplumsal özünü ortaya çıkarmış; başta işçi sınıfı olmak üzere iktisadi ve toplumsal olarak dezavantajlı sınıfların yönetici sınıflarla girmiş oldukları mücadelede “tarih yapma” kabiliyetlerini görünür kılmış; hukukî, siyasî, dinî/ideolojik güçlerin toplumsal öznelerin maddî çıkarları tarafından şekillenen sınıfsal çekirdeğini sergilemiştir.

Anahtar Kelimeler: Friedrich Engels, tarih, Marksist tarihyazımı, tarihsel materyalizm, devrim

 

 

Friedrich Engels ve Devrimci Kuram: Devrimci Bir Yaşamın Mirası

Frank Jacob

İngilizceden çevirenler: Gözde Emen, Semih Gökatalay, Çağlar Dölek

Friedrich Engels yürekten inanmış bir devrimciydi; 1848 ve 1871 devrimlerinin hezimetine şahit olmuş ancak devrimin nihai başarısına olan inancını hiç kaybetmemişti. Kendisini Karl Marx’ın ikinci kemancısı olarak görmüş olsa da (Neumann ve von Hagen, 1986: 264), modern bir olgu olarak devrimleri anlama ve kuramsal bir açıklama getirme işinde arkadaşı kadar büyük bir öneme sahipti. Bu “devrimci ikizler” (Hammen, 1972: 80), devrimci süreçlerin gelişimine dair bir açıklama bulmaya gayretle giriştiler. Çağdaşları Engels’i Marx’ın öteki benliği olarak görse de (Hunley, 1991: 47) ve Marx en azından kitlelerin bilincinde daha önemli bir etkide bulunmuş olsa da [bu iki devrimci düşünürün] birçok düşünceyi paylaştıkları doğrudur. Ancak Engels, Marx’ın entelektüel gelişiminde önemli bir rol oynamakla kalmamıştır; kendi başına büyük yetenekleri olan bir entelektüel olarak görülmelidir (Hollander, 2011: 279-313). Marx’ın 19. yüzyılın en bilinen entelektüellerinden birisi olarak yükselmesi şüphesiz Engels’in desteği olmadan mümkün olamazdı. İktisatçı Samuel Hollander’in vurguladığı üzere, Engels “kraldan daha çok kralcıydı” (2011: 279), Marx’ın çalışmalarını destekledi ve hatta önemli bir bölümünün bitirilmesini sağladı. [Marx’ın] birçok metni, Engels’in etkisi olmadan var olamazdı ve Marx ve Engels’in yazınsal üretimi çoğu zaman ortak bir girişimdi. Marx, The New York Daily Tribune, Putnam’s Monthly ve The New American Cyclopaedia için yazma daveti aldığında, Engels arkadaşının bazı çalışmalarının çevirisini üstlendi ve ayrıca, nihai olarak Marx’ın adıyla yayınlanan bazı metinleri de kendisiyle paylaştı (Hunley, 1991: 127). Ve Kapital’in özellikle ikinci ve üçüncü ciltleri, Engels’in büyük emeği olmadan gün yüzünü göremezdi (Hunley, 1991: 137).

 

 

Engels’te Doğa Algısı ve Marksizm’de “Metabolik Yarılma”

Çiğdem Demircan-Simon

 

İnsan doğa ilişkisi diyalektiktir. Bugünkü toplumsal varlıklara evrilme sürecimiz uzunca bir insanlık tarihini arkada bırakmamız, önce gelenden itki almamız sayesindeyse, insan türü olarak var oluşumuzu insanlık tarihinden daha uzun olan, süregelmiş, süregelen ve bizimle veya bizsiz süregelecek doğa tarihine borçluyuz. Karşılıklı eyleyen, dönüşen, dönüştüren bir organizmanın birer unsuruyuz. Bu çalışmada bahsi geçen bu organizmanın parçası, toplumsal, bilinçli dönüştürücü varlıklar olan bizlerin kapitalist üretim biçimi nedeniyle bu organizmada nasıl bir tahribat yarattığımızı, daha çok Marksizm’in aynı harmoni ve ritme sahip iki büyük kaşifinden birisi, Marksizm’in orkestrasının ikinci kemancısı Engels’in özellikle erken dönem çalışmalarına referansla tekrar ele almaya çalışacağım.

Anahtar Kelimleler: Engels, Marksizm, ekoloji, yabancılaşma, metabolik yarılma

 

 

Friedrich Engels: Dünyaya Açık bir Materyalist veya Neden Gerçek Anlamda bir “Engelsizm”in Oluşmadığı Üzerine

Karl Hermann Tjaden

Almancadan çeviren: Çiğdem Demircan-Simon ve Dennis Simon

Sevgili katılımcılar! – Wuppertal’da Engels Evi’nde gerçekleştirilen Engels Konferansı’nın açılış konuşmasını yapma daveti için Marx-Engels Vakfı’na teşekkür etmek istiyorum. Friedrich Engels, 1820’de burada, Barmen’de doğdu. Aynı yıl, 1.538 grama tekabül eden ve Engels1 olarak da adlandırılan bir Hollanda ağırlık ölçü birimi kaldırıldı. Ancak, hiç de akılsız olmayan insanlar tarafından bile defalarca kaba bir düşünür olarak değerlendirilen bu kişinin özellikleri ve yetenekleri tartılmak istendi- ğinde bu tür ince ölçü birimlerine daha sonra da ihtiyaç duyuldu. Aslında yaşamının sonuna kadar – 1895’te öldü – Wuppertal ile kıyaslandığında çok daha büyük ve çok yönlü bir dünyada oldukça ustaca ve duyarlı bir şekilde hareket etti: gönülsüz bir tüccar ve bir yıllığına gönüllü bir asker, çok başarılı bir yazar ve biraz engellenmiş bir asi, Uluslararası İşçiler Derneği (Birinci Enternasyonal – ç.n.) sekreteri ve çeşitli yayın organlarının muhabiri ve hepsinden önemlisi, farklı ülkelerde ve farklı dillerde insanlarla, bilhassa tabii ki özellikle İngiltere’ye taşınmasından sonra teoride aynı dili konuştukları Karl Marx ile ilişkileri olan devrimci bir teorisyen ve örgütleyici.

 

 

“Köken”den “Tarih Tezi”ne: Engels ve Kıvılcımlı Sürekliliğinin İzinde

Mert Büyükkarabacak

2021’de, ölümünün 50. yılında anılan Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın teorik çabasının odak noktalarından biri Tarih Tezi’dir. Kıvılcımlı, Friedrich Engels’in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (Köken) kitabına da ilham veren Lewis Henry Morgan’ın antropolojik çalışmalarından ve İbn Haldun’un tarih sosyolojisinden de yararlanarak kapsamlı bir tarih tezi üretmiştir. İkinci Enternasyonal’de hâkim olan üretici güçler ve altyapı-üstyapı kavrayışları, emperyalizmin zayıf halkası ve eşitsiz gelişim gibi temaları dışarıda bırakıyor, kapitalizmin üretici güçleri son kertesine dek geliştirmesini devrim için mutlak bir önkoşul olarak görüyordu. Bu teorik temel; politik olanın kendine özgü dinamiklerini görmezden geliyor, işçi sınıfına beklemeci ve iktidarı alma konusunda edilgen bir siyaset biçimini dayatıyordu. Sosyal demokrat işçi sınıfı hareketinin bölünmesine kadar giden tartışmaları tetikleyen bu tutum, devrim fırsatlarının kaçırılmasına ve gelişen faşizm karşısında işçi sınıfının yenilgiye uğramasına kolaylaştırmıştı. Kıvılcımlı, çağdaşları A. Gramsci ve G. Lukács gibi Marksizmin ekonomist yorumuna bir alternatif geliştirmeye, özellikle de komünist hareket açısından bir yıkıma yol açan 2. Enternasyonalci mekanik tarih ve ilerleme yorumlarını aşmaya çalıştı. Kıvılcımlı düşüncesinde de cisimleşen bu aşma çabasının en önemli teorik hamlelerinden bir tanesi ise üretici güçler kavramını, “insancıl üretici güçler” olarak çerçevelediği tarihgelenek-görenek ve kolektif aksiyon başlıkları altında genişletme çabasıdır. Tarih Tezi, bir yandan kapitalizmin gecikmiş bir biçimde geliştiği toplumlarda pre-kapitalist yapı, sınıf ve kurumların özgün kapitalist toplum yapısı üzerinde etkilerini anlamlandırma çabasını yansıtırken diğer yandan da yapı- özne ikiliğine yaratıcı bir çözümleme ile katkı sunmaya çalışıyordu. Tarih Tezi’nin üretici güçler kavramını bu genişletme çabası, Murat Belge’nin bir eleştirisinde ortaya konduğu gibi kimi yazarlar tarafından Marksizm dışına taşan bir arayış olarak nitelenmiştir. Tarih Tezi’nin ana prensiplerinin aslında büyük oranda Engels tarafından Köken’de ortaya konan barbarlık ve gentilice sosyal yapının çözülüşü anlatısından beslendiği ise bu eleştiriler tarafından görmezden gelinmiştir. Engels’in devletin ve sınıflı toplumun doğuşu anlatısında, Köken kitabının “Barbarlık ve Uygarlık” başlığını taşıyan 9. Bölüm’ünde çizdiği çerçeve Tarih Tezi’nin teorik omurgasını belirler. Bu makalede, Engels’in 200. Doğum ve Kıvılcımlı’nın 50. Ölüm yıldönümlerinin iç içe geçtiği bu özel momentte Tarih Tezi kapsamında bu ikili arasındaki zihinsel alışverişin izi sürülerek Engels’in özelikle Köylüler Savaşı ve Köken eserlerinde ortaya koyduğu alternatif tarih okumasının Kıvılcımlı’nın en büyük ilham kaynağını oluşturduğu ortaya konacaktır.

Anahtar Kelimeler: Engels ve Köken, Kıvılcımlı ve Tarih Tezi, Tarihsel Devrimler, Hikmet Kıvılcımlı, Friedrich Engels

 

 

Sınıf, Ahlak ve Siyaset: Marx ve Engels’te Lümpen Kavramı

Selin Dingiloğlu

Marx ve Engels’in eserleri, sanayi kentlerinin toplumsal ve kültürel dinamikleri ve dönemin siyasal gelişmeleri içinde işçi sınıfının sergilediği değişken, parçalı ve heterojen özellikler bakımından hayli zengin betimlemeler içerir. Bu bağlamda karşımıza çıkan tartışmalı kavramlardan biri de lümpenliktir. Marksist klasiklerde lümpen (proletarya) kavramının kullanımına ilişkin literatür, genelde ve ağırlıkla Marx’ın Fransız devrimi üçlemesine ve deklase yoksulların karşı-devrim lehine üstlendiği role ilişkin vurguya odaklanmaktadır. Oysa Engels’in İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu adlı çalışması başta olmak üzere dönemin işçi sınıfı kimliği ve kültürüne dair canlı tasvirleri, bu tartışmanın kapsamının çok daha geniş bir bağlama oturduğuna işaret etmektedir: işçi sınıfının toplumsal ve siyasal devrimin taşıyıcı öznesi olarak etiko-politik inşası. Bu çerçevede makale, Engels’in çalışmalarını merkeze alarak şu sorulara odaklanacaktır: Lümpen kategorisinin üretim ilişkileri temelli yapısal sınıf analizinde analitik bir işlevi var mıdır? İşçi sınıfının siyasal failliği ve potansiyeli üzerine tartışmalarda, özellikle de Marksizmin kendini dönemin diğer siyasal akımlardan ayrıştırma çabasında lümpen kavramı nereye oturmaktadır? Ahlaki bir dejenerasyon iması taşıyan lümpen sıfatının Marksist klasiklerdeki kullanımı, 19. yüzyıl egemen burjuva ahlakı ile ilişkisi bağlamında nasıl değerlendirilebilir?

Anahtar Kelimeler: Lümpen, deklase, işçi sınıfı, Marksizm, ahlakçılık

 

 

Savaş ve Devrim: Askeri ve Siyasi Düşünür olarak Friedrich Engels

Paul Blackledge

İngilizceden çeviren: Ecehan Balta

Bu makale, Friedrich Engels’in çalışmasındaki siyasi ve askeri strateji ile taktik arasındaki bağlantıyı araştırıyor. Askeri ilişkileri kavrayışı nedeniyle epey övgü toplamış olmasına karşın, Engels’in kendi izleyicileri onun bu özelliğini göz ardı etme eğilimindedir. Bu makale, Engels’in siyasi çalışmalarını askeri yazılarının merceğinden yeniden okuyarak, Engels’in mekanik materyalist ve siyasi kaderci olduğu yönündeki inanca meydan okuyor. Askeri yazılarının siyasi çalışmalarından ayırt edilemeyeceğini, vardığı özgül sonuçlar ne olursa olsun bu yazılarda kullandığı yöntem itibariyle, askeri ve siyasi düzeylerde strateji ve taktik arasındaki ilişkiyi kurmada derinlikli kavrayışını ortaya koyuyor.

Anahtar Kelimeler: Savaş, devrim, Engels, strateji, taktik

 

 

Engels’in Diyalektik Teorisi: “Doğanın Diyalektiği” mi, Düşüncenin Diyalektiği mi?

Engin Delice

Anti-Dühring ve Doğanın Diyalektiği başlıklı kitaplar, Marksizm’in tarihsel ve toplumsal varsayımlarını doğa bilimleri ile ilişkilendirmeyi amaçlamaktadır. Buradaki açıklamalar Engels’e, Marksist felsefe geleneği içinde ayırıcı bir yer kazandırır. Bu yeri, Engels’in hiç kullanmadığı “doğanın diyalektiği” terimi temsil etmektedir. “Doğanın diyalektiği” mi, doğa hakkındaki bilgileri işleyen düşüncenin diyalektiği mi? (Soru Engels’ten yana Engels’e karşı yanıtlanacaktır.) “Doğada diyalektik”, doğa ögelerinin yasası gibi işleyen bir diyalektik anlayışa dönüşmüştür. Bu tartışmalı bir sonuçtur. Ancak Engels’in uyguladığı diyalektik bu değildir. Engels, olguların işleyişini değil, olgular hakkındaki bilginin işleyişinin yöntemi olan bir diyalektiği kullanmaktadır. “Engels’in sözünü ettiği “doğada diyalektik”, bilimlerinin nesneleri hakkındaki bilginin işlenmesi ile sınırlıdır. Bu da temelde diyalektiği yöntem olarak uygulamak demektir ki, bu düşüncenin diyalektiğinin tanımıdır. Makalede bu varsayımı temellendirmek için: İlk olarak diyalektiğin farklı formlarda görülmesine yol açan görüntüler analiz edilmektedir. İkinci olarak, diyalektik genelde bir yöntem, özelde ise düşünce yöntemi olarak gösterilmektedir. Ardından diyalektik ile bilim ilişkisi, yönteme nesnellik kazandırma arayışı olarak gösterilmektedir ve Ortodoks Marksizm’in ve Batı Marksizm’inin diyalektiğin bilimsel niteliği ile olan sorunlu ilişkisi özetlenmektedir. Makale, Engels’in doğa bilimlerini diyalektik açıdan ele almasının gerisindeki politik gereksinimlere göndermede bulunarak tamamlanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Engels, Marx, Marksizm, doğanın diyalektiği, diyalektik yöntem, felsefe

 

About the author